Ekleyen : Okul Öncesi Forum
Tüm YazılarıÇOCUK VE İLETİŞİM
İLETİŞİM
Bireyin gelişimi ve eğitiminde birçok görev ve işlevi olan aile, iletişim bakımından da çok önemli bir kurumdur. Çünkü çocukların iyi bir gelişme gösterebilmeleri için, anne baba ile çocuk arasında etkili bir iletişim olması gerekir.
Etkili bir iletişim, aile üyelerinin karşılıklı olarak birbirlerinin düşüncelerini ve duygularını anlamalarını sağlar; çocukların gelişmesi için uygun bir ortamın oluşmasına neden olur. İyi bir iletişimin gerçekleştiği aile ortamında çocuklar daha bağımsız bir kişilik geliştirirler; düşünce ve duygularını açıklama özgürlüğü ve alışkanlığı kazanırlar.
İLETİŞİM ve ÇEŞİTLERİ
Genel olarak iletişim, bireyler, gruplar ve toplumlar arasında söz, yazı, görüntü ile bazı simgeler aracılığıyla ile duygu ve düşüncelerin karşılıklı olarak iletilmesini sağlayan bir etkileşim sürecidir. Kısaca söylemek gerekirse; iki birim arasındaki ileti alışverişidir. Örneğin; iki insanın birbiriyle konuşması, bakışması, birbirine dokunması, gülümsemesi, göz kırpması veya kaşlarını çatması vb. birer iletişimdir. Her iletişim insanlar arasında bir ilişkinin kurulmasına yol açar. Bu ilşki olumlu olabileceği gibi, olumsuz da olabilir.
İletişim iki yönlü bir süreçtir. İletinin yalnızca gönderilmesi ya da alınması iletişimi oluşturmaz. İletişimin olması için bir ileti alışverişi olması gereklidir. Örneğin; televizyon izlerken iletiyi televizyon verir, ancak alıcı almayabilir. Bu nedenle bu iletişim değildir.
İLETİŞİM MODELİ
Bir iletişim modeli şu süreç ve öğelerden oluşur:
1. İletişim Birimleri: Kaynak ve Alıcı olarak ikiye ayrılır. İki kişi konuşurken konuşan kaynak, alıcı dinleyen kişidir.
2. İleti(Mesaj): Kaynak ve alıcı arasında gönderilen her türlü duygu ve düşüncelerdir. Örneğin; iki kişinin birbirine söylediği sözler, el-kol hareketleri, oturuş ve duruş biçimleri birer ileti, birer mesajdır.
3. Kanal: İletinin gitmesini sağlayan yola denir. Her duyu organımız ayrı bir kanaldır ve ne kadar çok kanal kullanılırsa, iletişim o kadar iyi olur.
4. Geribildirim: Kaynaktan gelen iletiye karşılık, alıcının gönderdiği iletiye denir. Eğer geribildirim yoksa tekyönlü iletimden söz edilir. Örneğin; radyo deinlerken, televizyon seyrederken, kitap ya da gazete okurken iletim vardır, yani tek yönü iletimdir. Tartışırken, sohbet ederken çift yönlü iletişim vardır.
5. İletişim Ortamı: İletişim sırasında iletişim sürecini etkileyebilecek özellikleri bulunan kişi, nesne ve olayların tümüdür.
Bu kısa bilgiler ışığında esas konumuza geçelim
ANNEBABALARLA ÇOCUKLAR ARASINDA KURULAN İLETİŞİM ÇEŞİTLERİ
Çocuklarla İletişim Nasıl Kurulur?
Aile içinde oluşan sorunların büyük bir bölümü, bizlerin olaylara ve davranışlara yönelttiğimiz bakış açısı ve yargılar nedeniyle oluşur. Özellikle çocukların davranışlarını yorumlarken, değerlerimiz ve eğitimimizden kaynaklanan yargı etiketleriyle tepkiler oluştururuz. Oysa önemli olan, davranışlarla yargıları ayırabilmektir. Bununla ilgili bir örnek verelim:
#Yemek yerken üstünü kirleten çocuk için;
Davranış: Yemek yerken üstüne döktü.
Yargı ise: Pis çocuk, yaramaz. terbiyesiz gibi lakaplardır.
#Oyuncağını arkadaşıyla paylaşmak istemeyen çocuk için;
Davranış: Oyuncağı arkadaşına vermiyor.
Yargı ise: Bencil, paylaşmayı bilmiyor, düşüncesiz gibi etiketlerdir.
Davranışların kabul edilip edilmemesi, bizlerin o davranışa tanık olduğumuzda yaşadığımız duygulara bağlıdır. Şöyle ki; davranış oluştuğunda ( Çocuk parmağını emiyor ) olumsuz duygular yaşıyorsak ( Çocuğun parmağını emdiğini görünce sinirlenip, kızıyorsak ) o davranışı kabul etmeyiz. Olumsuz duygular yaşamıyorsak ( Örneğin, o anda bir arkadaşımızla hararetli bir konuşma yapıyorsak ) o davranışı görmezlikten gelebilir; tepki göstermeyebiliriz.Bu durumda davranış aynı olmasına rağmen, kabul çizgimizin değiştiğini görebiliriz. İşte bu kabul çizgisinin değişkenliğini 3 önemli etken belirler:
Ben, Çocuk ve Çevre
1.Ben:
Eğer ben keyifli bir günümdeysem, benim ve ailemin herhangi bir sağlık ya da başka problemi yoksa, acelem yoksa, eşimle kavga etmemişsem, iyi bir günümdeysem o gün bir çok davranışı daha kolay kabul eder, az davranışa kızar; hatta genelde kızdığım davranışları dahi göz ardı edebilirim. Yani o gün Kabul Çizgim çok aşağılardadır. Bir çok davranışı kabul eder, azını etmem.
Eğer tam tersi bir günümdeysem, evde, işte aksilikler olmuşsa, eşime ya da aileme kızmışsam, işlerim ters gitmişse, çok acelem varsa, o gün birçok davranışa tepki gösterip, terslenebilirim. Yani, o gün kabul çizgim çok yukarılardadır. Birçok davranışı kabul etmem, tepki gösteririm.
2.Çocuk:
Davranışların kabul edilip edilmemesi, çocuğun yaşına, cinsiyetine ve bize benzerliğine bağlıdır. Şöyle ki; 2 yaşındaki bir çocuğun parmağını emmesi belki hala kabul edilebilir; ancak 8 yaşında bir çocuğun parmağını emmesi kabul edilemez.
Kız çocuğun sürekli bebeklerle oynaması kabul edilirken, erkek çocuğun sürekli bebeklerle oynaması, anne-babayı kaygılandırdığı için kabul edilmeyebilir. Ya da ev geç gelen genç kızın davranışı kabul edilemez; oysa genç erkeğin ki daha kolay kabul edilir.
Burada önemli olan bir diğer nokta da şudur: Çocuğun bize benzeyip benzememesine göre ona duyduğumuz tepkilerdir. Kendine benzeyen çocuğa daha yakın, daha anlayışlı tepkiler gösterirken; farklı olan ya da kendinde beğenmediği tarafları çocuğunda gören anne-babalar çocuğa hiç müsamaha göstermez. İşte bu da, ister istemez kardeşler arasında, çocuklarımız arasında ayrıcalık yapmamıza neden olur. İşte bu nedenle kıskançlıklar, olumsuz davranışlar oluşur. Bize benzeyen, olumlu taraflarımızı almış çocuğumuza hoşgörülüyken, olumsuz taraflarımızı almış diğer çocuğumuza hiç hoşgörü göstermeyiz. Bu da çocukta doğal olarak; “Annem ve babam beni sevmiyor, kardeşimi seviyorlar.” düşüncesine yol açmaktadır.
Çocuğun kişiliği de bu kabul etme davranışımızı etkiler. Örneğin; pasif ve bağımlı çocukları kabul etmek; meraklı, araştırıcı, her şeyi kendi öğrenmek isteyen çocukları kabul etmekten daha kolaydır.
3.Çevre:
Davranışları kabul edip etmememizin diğer önemli bir nedeni de çevreye verdiğimiz önemdir. Örneğin; evde yemek yerken çocuğun yemeğini daha özensiz yemesine, yemeğine elini sürmesine müsaade edebiliriz de; bir misafir geldiğinde ya da bir ziyarete gidildiğinde aynı davranışı gösteren çocuğa kızarız. Bu, çevre nedeniyle tepkimizin değişmiş olmasını gösterir. Aynı şekilde, bahçede çocuğun top oynamasına müsaade eden anne, aynı davranışı evin oturma odasında haliyle kabul etmez. Ancak bu tepki farkı çocuğun yaramazlığından değil, çevre değişikliğinden dolayıdır. Çocuğa aynı davranışın neden bahçede mümkün olduğunu, ancak, oturma odasında neden mümkün olmadığını açıklarsak, sorun ve kavgadan kurtulmuş oluruz.
Bu üç nedenin yanında anne-babanın birbiriyle ve kendi içlerindeki tutarsızlıkları da kabul etme davranışını etkiler. Örneğin; 5 yaşındaki Ali, oturma odasında kardeşiyle top oynamaya başlar. Anne odada bir şeyin kırılacağından korktuğu için bu davranışı kabul edemez. Ama baba bu davranışı kabul eder, hatta “Ali’ye iyi bak, iyi bir futbolcu olacak. Attığı paslara bak.” diyerek övünür. Tabi çocuk da davranışının aslında kabul edilebilir mi, yoksa kabul edilemez mi olduğunu anlayamayacak ve anne-baba arasında kalacaktır. ANNE BABALAR TUTARSIZ OLABİLİRLER VE OLACAKTIR. Bu kaçınılmazdır. Tutarlı olmaya çalışırlarsa gerçekçi olmazlar, yapmacık kabul etmiş olurlar. Görünürde kabul ediyorlarmış gibi davransalar da içlerinden kabul etmezler. Tutarlı olacağız diye “birleşik cephe” oluşturma gereği duyarlar. Ancak birinin davranışı “yapmacık” olacaktır. Örneğin; 6 yaşındaki erkek çocuğun arabalarıyla oynarken yaptığı gürültü babasına çok fazla gelebilir. Ama anne hiç oralı olmaz. Çünkü tam iş yaparken çocuğun ayağının altında dolaşmayıp, kendi kendine oynaması onu sevindirir. Baba, “Çocuğu susturmak için neden bir şeyler yapmıyorsun?” diye anneye sorduğunda, anne babanın dediğini yaparsa gerçek duygularının tersine davranmış olur. Yani “yapmacık kabul etmiş” olur.
Aynı şekilde anne ya da baba kendi içinde yapmacık kabul yaşarlar. Örneğin; bir anne kızının geç yatmak istemesine sinirlenmiştir. Çünkü o uyuduktan sonra, kitap okumayı planlamıştır. Bu zamanı çocuğuna ayırmak istememektedir. Ama yine de çocuğa yatması için baskı yapmak istemez. Bu işte “yapmacık kabullenmedir”. Çocuğun geç yatmasını kabul ediyormuş gibi davranır, ancak, kendi gereksinimleri engellendiği için içinden kabul etmez, sinirlenir. İşte bu davranış gerçekte kabullenemezken kabul ediliyormuş gibi görünür. Çocuk bu davranışsal iletiyi de alır. İşte şimdi tam anlamıyla şaşırır. Karışık iletilerden birbirine ters düşen ipuçlarını almaktadır. Davranış, geç saatlere kadar oturabileceğini söylerken, sözsüz ipuçları annenin bu durumdan hiç hoşnut olmadığını göstermektedir. Bu çocuk çıkmazdadır. Geç saate kadar oturmak istiyor ama aynı zamanda sevilmek de istiyor. Anne bir yandan geç yatmasına izin verdiğini söylerken, öte yandan kaşlarını çatıyor. Çocuk şimdi ne yapacak?
Çocuğu böyle bir çıkmaza sokmak onun psikolojini etkiler. Böyle bir durumda olduğumuzu düşünelim: Örneğin, bir misafirliğe gittiniz. “Sigara içebilir miyim?” diye ev sahibine sordunuz. Ev sahibi, “Evet, bir sakıncası yok.” diye cevap verdi. Ama siz sigarayı yakınca gözleri ve yüzü gerçekte sakıncası olduğunu söyleyen sözsüz ipuçlarıyla doludur. Ne yaparsınız? Ya “Gerçekten sakıncası olmadığından emin misiniz?” diye sorarsınız, ya sigaranızı tekrar cebinize sokarsınız, ya da onun hoşlanmadığını bile bile sigara keyfinizi sürdürürsünüz.
Çocuklar da aynı tür ikilem yaşarlar. Bu tür davranışların yinelenmesi sevilmediklerini hissetmelerine neden olabilir. Sürekli “sınama ” gereği duyar, gergin ve güvensiz olurlar.
Yapmacık kabullenmenin çok önemli bir yan etkisi de uzun gelecekte çocuk ve anne baba arasındaki ilişkiye zarar vermesidir. Çocuk “karışık iletiler” alınca, anne babasının dürüstlüğü konusunda ciddi kuşkular duymaya başlar. Birçok deneyimden sonra onların gerçek düşüncelerinden başka şeyler söylediklerini öğrenir. Sonuçta anne babaya güvenmemeye başlar. “Annem ikiyüzlü. Çok tatlı davranıyor, ama öyle değil.” ya da “Anneme ve babama güvenmem. Onayladıklarını söyleseler de yaptığım pek çok şeyi onaylamadıklarını biliyorum.” ya da “Annem her zaman çok tatlı ve çok anlayışlıdır. Ama benim gibilerden hoşlanmadığını biliyorum. Kendisine benzediği için kardeşimi sever.” gibi düşünceler içine girerler.
Kısaca anne baba sakladıklarını sansalar bile gerçek duygu ve tavırlarını gizleyemezler. Bu nedenle yapmacık kabulün ilişkiye yardımı olmayacağını bilmek, belki de onların dürüst olmalarını sağlayacaktır.
Bu durumda ne yapmamız gerekir?
Çocuklarımıza karşı her zaman her konuda açık olmalıyız. Açıklık, yalnızca çocukların olumsuz duygularla baş edebilmelerini kolaylaştırmakla kalmaz, aynı zamanda anne babalarını her zaman ilişkide olmak isteyecekleri, açık ve dürüst kişiler olarak görmelerine yardımcı olur.
ÇOCUĞUNU KABUL ETMEK
Kişi bir başkasını gerçekten kabullendiğini duyumsayıp, bunu iletebilirse, o kişi için, çok güçlü bir yardımcı kişi olma niteliği kazanır. Karşıdakinin olduğu gibi kabul edilmesi ilişkinin gelişmesinde önemli bir öğedir.
Bir insan bir başkası tarafından olduğu gibi kabul edildiğini hissedince, o zaman bulunduğu yerden kımıldamaya, nasıl değişeceğini, gelişeceğini farklı olacağını ve olduğundan daha iyi olabileceğini düşünmeye başlayacaktır. Örneğin; “Bana durmadan ne kadar kötü olduğumu, ne kadar aptalca şeyler düşündüğümü ve ne kadar güvenilmez olduğumu söylüyorlar. Ben de onların hoşlanmadığı daha pek çok şeyi yapıyorum. Onlar zaten benim aptal ve kötü olduğumu düşünüyorlarsa, ben de bunları yapmayı sürdürürüm.” diyor anne babasının değer ve ölçütlerine karşı gelmeye başlayan 13 yaşındaki bir kız.
Bu kızın davranışı şunu doğrulamaktadır: “Çocuğa ne olduğunu, ne kadar çok söylersen o olur.” Doğal olarak sonuçtan ayrı olarak kabul etmeme dili çocukların keyfini kaçırır. Anne babalarıyla konuşmazlar, duygu ve sorunlarını kendilerinde saklayınca daha rahatladıklarını öğrenirler.
Kabul Gösterilmeli
Anne babaların çocuğu kabul etmesi başka şey, bunu ona hissettirmesi başka şeydir. Anne babaların kabulü çocuğa ulaşmadıkça onun üzerinde hiçbir etkisi olmaz. Önemli olan, öncelikle çocuklarla ve ayrıca tüm insanlarla “yapıcı” biçimde nasıl konuşulacağını öğrenmektir. Çocuğu kabul etme davranışları çeşitli şekillerde gösterilir. Bunlardan biri sözsüz iletme, diğeri sözlü iletmedir. Öncelikle biz çocuğu kabul ettiğimizi sözsüz nasıl iletebiliriz, bununla ilgili konuşalım.
ÇOCUKLARA KABUL ETMEYİ SÖZSÜZ İLETME
1. Çocuğa Karışmama
Çocuğa kabul edildiğini göstermenin yollarından biri onun eylemlerine ve etkinliklerine karışmamaktır. Örneğin; kağıda çeşitli şekiller çizmeye, resim yapmaya çalışan çocuğu yönlendirmeden ona rehberlik etmek ya da kumsalda ev yapan bir çocuğa karışmayarak kendi örneğini yaratmasına izin vermek, ona sözsüz bir kabul iletisi göndermektir. Bu durumda çocuk ”Yaptığım şey doğru. Annem ve babam yaptığım şeyi kabul ediyor.” diye düşünür.
2. Edilgin Dinleme
Çocuk konuşurken kendi görüşlerimizi açıklamadan ve geri bildirim kullanmadan, yalnızca “onay tepkileri” vererek çocuğu dinlemektir. Hiçbir şey söylememek de kabul ettiğimizi iletir. Edilgin dinleme ( sessizlik ) güçlü bir sözsüz iletidir. Ve kişinin gerçekten kabul edildiğini hissetmesi için etkili bir biçimde kullanılabilir. Edilgin dinlemeye bir örnek verelim:
Çocuk: Öğretmenim beni bugün müdüre şikâyet etti.
Anne: Ya?
Çocuk: Evet. Sınıfta çok konuşuyormuşum.
Anne: Anlıyorum.
Çocuk: O yaşlı adama dayanamıyorum. Sürekli torunlarından ya da sıkıntılarından bahsediyor. Sonra da kendisini gerçekten dinlememizi bekliyor. Ne kadar sıkıcı bilemezsin.
Anne: Hıı..
Çocuk: O konuşurken biz de arkadaşımla şakalaşıyorduk.Düşünebileceğin en berbat öğretmen. Öğretmenlerin kötü olması beni çok kızdırıyor.
Anne: (Sessiz kalır.)
Çocuk: Öğretmenim iyi olsa ben de başarılı olurum. Ama böyle bir öğretmenim olunca çalışmak istemiyorum. Böylelerini neden öğretmen yaparlar ki?
Anne: ( Omuz silker. )
Çocuk: Galiba alışmam gerekecek, her zaman iyi öğretmen bulamam ya. Kötü öğretmenler iyilerden daha çok. Kötülerin beni mutsuz etmesine izin verirsem çalışma isteğim kalmaz, o zaman istediğim üniversiteye gidebilmek için gereken notları alamam.
Burada görüldüğü gibi, annenin edilgin dinlemesi çocuğun ilk haberinden daha fazla şeyler söylemesine yardım etti.
Ancak burada unutulmaması gereken şeylerden biri şu ki; edilgin dinleme sırasında sürekli sessiz kalmak, çocuğa kabul edilmediği izlenimini verir. Bu nedenle özellikle konuşmaya ara verdiği zaman, sözlerinin ve duygularının anlaşıldığını gösteren sözlü ve sözsüz tepkiler vermek gerekir. Bunlara “onay tepkileri” denir. Bunlar, az önceki örnekte annenin kullandığı gibi “hı hı”, “ya”, “sessiz kalmak”, ”Omuz silkmek ” gibi tepkilerdir. Bunlar yargı ve duyguları iletmezler. Ama çocuğun duygu, yargı ve görüşlerini paylaşmaya çağırırlar.
ÇOCUKLARA KABUL ETMEYİ SÖZLÜ İLETME
1.Basit Kapı Aralayıcılar
Bunlar “Bana ondan söz et.”, “Duymak istiyorum.”, “Bu konuda konuşmak ister misin?”, “Senin görüşün ilgimi çekiyor.”, “Anlatacaklarını dinlemek istiyorum.”, “Bana her şeyi anlat, dinliyorum.”, “Bu senin için önemli görünüyor.” gibi cümlelerdir. Bu kapı aralayıcılarla çocuk kabul edildiğini ve kişi olarak kendisine saygı duyulduğunu; düşüncelerine önem verildiğini hisseder. Bunlar çocuğu konuşmaya “davet etmek” anlamındadır.
2.Etkin Dinleme
Edilgin dinlemeden daha etkili olan etkin dinleme, gönderen ile alanı içine alan harika bir yöntemdir. Alan gönderen kadar etkindir. Bunda “geri bildirim” kullanılır. Etkin dinleme, alıcının duyduğunu geri ileterek göndericiyi doğru anladığını ve söyleneni işittiğini göstermesi açısından edilgin dinlemeden ayrılır. Etkin dinlemeye bir örnek verelim:
Çocuk: Çok aptalım. Matematiği hiç öğrenemeyeceğim.
Baba: Yeteri kadar akıllı olmadığını düşünüyorsun, bunun için öğrenemeyeceğini sanıyorsun.
Çocuk: Evet.
Başka bir örnek verelim:
Çocuk: Yarın arkadaşımın doğum günü partisine gitmek istemiyorum.
Anne: Aranızda bir problem var galiba.
Çocuk: Ondan hoşlanmıyorum. Hep mızıkçılık yapıyor.
Anne: Mızıkçılık yaptığı için ondan hoşlanmıyorsun.
Çocuk: Evet. Oyunda hep kendi istediğini yapıyor.
Başka bir örnek verelim:
6 yaşındaki Hasan dışarıda top oynarken düşmüş, dizini yaralamış ve ağlayarak eve gelmiştir.
Çocuk: Anne bak bacağım kanıyor.
Anne: Ah canım, çok acımıştır.
Çocuk: Evet. Bak, ne kadar kötü kanıyor.
Anne: Evet kötü düşmüşsün. Eminim şu an canın çok yanıyordur.
Çocuk: (Ağlamayı keser.) Hemen bir şeyler yapalım.
Anne: Olur. Kanamayı durduralım.
Eğer anne “O kadar da kötü değil.”, “Geçer geçer.” “Bebek gibi davranma, kes şu ağlamayı!” deseydi Hasan’ın duygularını anlayamayacaktı, dolayısıyla çocuğun duygularını kabul etmemiş olacaktı. Bu da Hasan’ı sinirlendirecek ve daha çok ağlayacaktı.
Etkin dinleme sırasında alıcı, kendini gönderenin yerine koyarak empati kurmalıdır. Empati ve sempati birbirine karıştırılmamalıdır. Sempati; bir insanın duyumsadıklarını duyumsamaktır. Sempati duyduğumuz kişi acı çekiyorsa, biz de acı çekeriz. Seviniyorsa biz de seviniriz. Ancak, kendimizi onun yerine koymayız, onu anlamamız zorunlu değildir. Sempati duygusal bir yandaşlıktır.
Empati ise; karşımızdaki kişinin duygularını anlamaktır. Empati kurduğumuz kişiyle aynı duyguları paylaşmamız gerekli değildir. Önemli olan onun duygularını anlamaya çalışmaktır. Bir insanı anlamak başka, ona hak vermek başka şeydir. Empatide anlamak, sempatide ise hak vermek söz konusudur.
Empatiye bir örnek verelim:
Eşiniz ayakta dururken, siz yanında dizlerinizin üstünde durun. O kişiye bulunduğunuz seviyeden bakın, eşiniz de size sertçe, kaşlarını çatarak, kollarını kavuşturarak yukardan baksın. Bu durumda eşinize bir duygunuzu açıklayın. Örneğin; Bu duruştan dizlerinizin ağrıdığını söyleyin, eşiniz de size “Hadi canım, sen de her şeyi abartırsın zaten.” desin. Neler hissederdiniz? İçinizden ne söylemek gelir? “Sen yerime geç de gör.” İşte tam bu durumu anlatmak istiyorum. Bir kişin duygularını veya durumunu gerçekten anlayabilmek için onun yerine kendimizi koymamız gerekir.
Çocukların büyükleriyle hep yukarıya bakarak konuştuğunu hiç düşündünüz mü? Siz de hep yukarıya bakarak biriyle konuşsaydınız ne hissederdiniz? Bu konuda bilinçlenmiş kişilerin çocukla konuşurken eğildiklerini, kendilerini çocuğun seviyesine indirerek veya çocuğu kucağına alarak onu kendi seviyesine çıkararak konuştuklarını görürüz. Bu da boy farkını ortadan kaldırmak, göz göze konuşmak ve çevreye çocuğun bakış açısı ile bakmaya çalışmanın bir yoludur.
Etkin dinlemede çocuğu anladığınızı geri bildirmek gerekir. Yanlış anlaşılan bir çocuk ve bu yanlış anlamayı etkin dinlemeyle çözmek isteyen bir babanın konuşmasını dinleyelim:
Çocuk: Ayşe oyuncağımı aldı.
Baba: Alsın. Birlikte oynayın işte.
Çocuk: (Ağlar.)Ama ben oyuncağımı vermek istemiyorum.
Baba: Büyü artık. Ağlamayı kes.
Çocuk: (Ağlaması daha da şiddetlenir.)
Baba: (Etkin dinleme konusunda öğrendiklerini hatırlar.Çocuğa yumuşak bir sesle Özür dilerim. Galiba seni anlayamadım. Oyuncağını paylaşmak hoşuna gitmiyor, doğru mu?
Çocuk: (Ağlamayı azaltır.)Evet.
Baba: Ve arkadaşın oyuncağını aldığında hem üzülüyorsun, hem de sinirleniyorsun galiba.
Çocuk: (Ağlamayı bırakır.)Evet. İzin alsaydı belki kızmazdım ama izinsiz elimden çekerek aldığı için ona çok kızgınım.
Baba: Oyuncağını izinsiz aldığı için bu kadar üzüldün, eğer izin alsaydı seve seve paylaşırdın, öyle mi?
Çocuk: Evet. Ben en iyisi onun yanına gidip sırayla oynamazsak oyuncağımı geri alacağımı söyleyeyim.
Etkin Dinleme Neden Öğrenilmeli?
Bazı anne-babalar şöyle diyor: “Bu çok yapmacık görünüyor.”, “İnsanlar böyle konuşmaz.”,”Kızımı etkin dinlersem, aklımı kaçırdığımı düşünür.” Ama doğru zamanda ve doğru şekilde kullanılırsa etkin dinleme çok faydası vardır. Bunlar;
1.Etkin dinleme, duygu boşalımına yardım eder. Çocukların duygularını keşfetmelerine katkıda bulunur. Olumsuz duygular dile getirildikten sonra sihirli bir değnek değmiş gibi kaybolurlar.
2.Etkin dinleme çocukların olumsuz duygularından korkmamalarına yardım eder.
3. Anne-baba-çocuk arasında sıcak bir ilişki geliştirir.
4. Çocuğun sorununu çözmesini kolaylaştırır.
5. Çocukları anne-babaların söyledikleri ve düşündüklerini dinlemeye daha istekli yapar.
6. Bir çocuğun bağımsız, kendi sorumluluğunu taşıyan, kendi kendini yönetebilen bir kişilik oluşturmasına yardım etmenin en etkili yollarından biridir.
Etkin Dinleme İçin Tavırlar
1.Çocuğun söylediğini duymak istemelisiniz. Bu, ona zaman ayırmanız anlamına gelir.
2. O andaki sorununa gerçekten yardımcı olmayı istemelisiniz.
3. Onun duygularını gerçekten kabul etmelisiniz.
4. Çocuğun duygularını tanıdığına, onlarla baş edebileceğine ve kendi sorunlarını kendi kendine çözeceğine tam olarak güvenmelisiniz.
5. Duyguların sürekli olarak değil, geçici olduğunu anlamasınız. Duygular değişir.
6. Çocuğu, yaşamını sizin verdiğiniz ama sizden ayrı bir birey olarak görebilmelisiniz. Bu “ayrılık” çocuğun kendi duygularının olmasına, nesneleri kendine göre algılamasına izin vermenize destek olur.
Etkin Dinleme Sırasında Sık Yapılan Yanlışlar
1. Çocukları “Rehberlik” ile Etkilemek: Bazı anne-babalar etkin dinlemeyi, çocukların kendileri gibi düşünmesi ve davranması yönünde etkilemek için kullanmak isterler. Bunu bir örnekle açıklayayım:
Çocuk: Matematik ve İngilizceden kalmışım.
Anne: (Soğuk bir sesle) Üzgünsün.
Çocuk: Elbette üzgünüm.
Anne: (Yine soğuk bir sesle) Düş kırıklığına uğramışsın.
Çocuk: Bu biraz hafif kalır. İki dersten kalmak, sınıfta kalmak demek.
Anne: Şu anda yapabileceğin bir şey olmadığını hissediyorsun. (Kendi düşüncesini iletiyor.)
Çocuk: Daha çok çalışmaya başlamamı istiyorsun. (Annesinin iletisini duyuyor.)
Anne: Evet, iş işten geçmiş sayılmaz değil mi? (Kendi çözümünü çocuğuna kabul ettirmeye çalışıyor.)
Çocuk: O saçmalıkları mı çalışayım, niye?
2.Kapıyı Açmak, Sonra da Yüzüne Kapatmak: “Haydi gel, bana duygularını anlat. Seni anlayacağım.” diyen anne baba, duyduklarından rahatsız olunca açtığı kapıyı kapatıverir. Bunu da bir örnekle açıklayayım:
Baba: Mutsuz görünüyorsun.
Çocuk: Ahmet beni itti.
Baba: Bu hoşuna gitmedi.
Çocuk: Evet, gitmedi. Gidip ağzının ortasına bir yumruk patlatacağım.
Baba: Bu hiç de güzel bir davranış değil. (Değerlendiriyor.)
Çocuk: Bana ne? Böyle vuracağım. (Gösterir.)
Baba: Dövüşmek arkadaşlarınla çatışmalarını çözmen için iyi bir yol değil.(Ahlak dersi veriyor.) Niye gidip barışmak istediğini söylemiyorsun? (Öneri getiriyor.)
Çocuk: Dalga mı geçiyorsun? (Susar.)
3.Papağanlaşan Anne-Baba: Çocuğun söylediklerini aynen tekrarlamak etkin dinlemek değildir. Kodu alıp olduğu gibi tekrarlamakla, kodu çözüp çocuğun duygusunu anlayarak geri bildirim vermek farklıdır. Örneğin; çocuk babasına “Sen bir böceksin.” dediğinde, baba “Benim böcek olduğumu düşünüyorsun.” derse, çocuğun duygusunu anlamamış olur.Çocuk babasıyla böceğin arasındaki farkı bilir. Bu çocuğun babasına karşı duyduğu kızgınlığın kendine özgü bir anlatımıdır. Çocuk; “Sen bir böceksin.” dediğinde, baba “Bana çok kızmışsın.” deseydi, çocuk “Evet, kızgınım.” der ve anlaşıldığını hissederdi.
4.Empatisiz Dinlemek: Etkin dinlemeyi yalnızca kitaplardan öğrenmeye çalışan anne babalar için başlıca tehlike, çabalarına eklemek zorunda oldukları empati ve sıcaklığı duymamalarıdır.
5.Yanlış Zamanda Etkin Dinlemek: Onu uygunsuz zamanlarda dinlemek başarısızlıkla sonuçlanır. Eğer zamanınız yoksa çocukla etkin dinlemeye başlamayın. Gereksiz yerlerde de etkin dinlemek çocuğun ihtiyacı olmadığında gereksiz kullanmak yanlış olur. Örneğin;
Çocuk: Saat kaçta döneceksiniz?
Anne-Baba: Eve ne zaman döneceğimizi öğrenmek istiyorsun!
Ya da diğer bir örnek;
Çocuk: Anne, cumartesi günü beni alışverişe götürür müsün?
Anne. Cumartesi seni çarşıya götürmemi istiyorsun.
3.Ben Dili Kullanmak
Anne babanın, çocuğun davranışını kabul etmediği zaman, o davranışı nedeniyle kendisinde oluşan duyguları, dolayısıyla ne hissettiğini açıklamasıdır.
Bir insanın herhangi bir olay ya da durum karşısında duyumsadıklarını açıklaması ben dili kullanmayı gerektirir. Böylece sen iletisi, ben iletisine dönüşür.
Örneğin; Git başımdan, seninle uğraşamam.(Sen iletisi)
Yorgun olunca oynamak istemiyorum.(Ben iletisi) ya da
Şu mutfağın haline bak, ne kadar pis çocuksun.(Sen İletisi)
Mutfak dağınıkken yemek pişirmek içimden gelmiyor.(Ben İletisi) ya da
Evi yine çöplüğe çevirmişsin, usandım senden.(Sen İletisi)
İşten gelip de, evi dağınık görünce, üzülüyorum.(Ben İletisi)
Ben İletisinin Yararları
1.Çocuğun savucunu bir iletişime yönelmesini önler. Ve onu, davranışını değiştirmeye yöneltir.
2.Çocuğa davranış değiştirme sorumluluğunu yüklediği için, sorumluluk almasını öğrenmesine yardımcı olur.
Örneğin; çocuk size vurduğunda ”Off, canım yandı. Tekmelenmek hiç hoşuma gitmedi, üstelik sinirlendim.” cümleleri çocuğa duygularımızı anlatır. Ancak bu konuda bir şey yapıp yapmamak da çocuğu özgür bırakır. Sorumluluk ona aittir.
3.Çocuğu da ben iletileri kurmaya yönlendirir. Çocuklar da suçlamaz.
4.Ben dili, anne-baba ve çocuk arasındaki ilişkileri güçlendirir.
5.Ben iletileri dürüsttür.
Dikkat Edilecek Noktalar
1.Ben iletileri birincil duyguları içermelidir. Örneğin; çocuğunu kaybeden bir anne hem kızgınlık, hem korku hisseder. Ancak birincil duygu korkudur. “Seni göremeyince çok kızdım.”yanlış, “Seni göremeyince çok korktum.”doğrudur.
2.İleti eksiksiz olmalıdır. Kabul edilmeyen davranış, bu davranışın anne-baba üzerindeki etkisi ve bu davranışın anne-babada yarattığı duygu olmalıdır. Örneğin; Ali’nin evde top oynadığını varsayalım. Böyle bir davranış ve sonuçları şöyledir: K.E.D: Top oynaması, Somut Etki: Vazo kırılacak, Duygu: Korkuyorum.
3.İletiyi etkileyen etmenler bilinmelidir.
• Çocuğun sorunu olduğu zaman, onu dinlemeyen ailelerde ben iletileri etkili olamaz.
• Gerçek, iletiyi göndermek gerekir.
• Genellikle ben iletisinden sonra etkin dinlemeye geçmekte yarar vardır.
• Bazen iletişim engellerine yol açan iletiler gönderen anne-babalar, çocukların kendilerine yapmaları gereken şeylerin söylenmesinden hoşlanmayacağı için çocukta değişmeye karşı bir direnç oluşur.
• Ben iletileri işe yaramayınca, kimi anne-babalar güç kullanma eğilimindedirler.
Ben Diline İşlerlik Kazandırmak
1.Kılık Değiştirmiş Sen İletisi: Ben iletisi adı altında çocuklara sen iletileri göndermektir. Örneğin;
Anne: Görevlerini yerine getirmediğine eminim.
Çocuk: Nasıl?
Anne: Örneğin çim biçmeyi ele alalım.Her kaytarışında üzülüyorum. Geçen cumartesi de öyle oldu. Arka bahçenin çimini biçmeden kaçıp gittiğin için sana kızdım. Bunun sorumsuzluk olduğunu hissediyorum.
Bu örnekte anne sözde duygularını anlatmakta ama aslında çocuğa ben iletileri adı altında ihmalci, kaytarıcı, sinsi ve sorumsuz olduğunu söylemektedir.
2.Olumsuzu Vurgulamak: Bir geç kız eve gece 12.00 de döneceğini söylemiş ama eve saat 1.30’da dönmüştür. Annesi de yatmamış, başına bir şey geleceğinden endişelenmiştir. Kızı içeri girince:
Anne: Sana çok kızdım.
Çocuk:Geç kaldığımı biliyorum.
Anne: Beni uykusuz bıraktığın için sana çok kızdım.
Çocuk: Neden uyumadın? Keşke endişelenmeyip uyusaydın.
Anne: Nasıl uyuyabilirdim? Sana kızmıştım ve başına bir şey gelmiş olabileceğinden çok korkmuştum. Anlaşmamıza uymadığın için beni düş kırıklığına uğrattın.
Anne aslında kızı içeri girdiğinde çok rahatlamış, kızına sarılıp çok sevindiğini göstermek istemiştir. Ama sadece olumsuz duygularını ilettiği için, gerçek duygusunu saklamıştır.
3.Çocuktan Yetişkinden Bekleneni Beklemek: Ben iletileri gerçek duyguları yansıtmazsa ben iletileri çocuğu etkilemez, davranışını değiştirmez. Örneğin; 6 yaşındaki oğlu, 7 aylık kardeşinin başına raketle vurur. Baba Şöyle der: “Kardeşine vurmandan hoşlanmıyorum.” Oysa baba bebeğinin başına vurulurken bu kadar hafif duygular yaşamamış, küçücük kafası kırılacak diye korkmuştur. “Kafası kesinlikle kanıyor.” diye düşünmüştür. Ama çocuğa sadece “Vurmandan hoşlanmıyorum.”demiş, duygularını tam olarak söylememiş, onun bir yetişkin gibi hemen hoşlanılmayan davranıştan vazgeçeceğini düşünmüştür. Dolayısıyla çocuk da duygularını yansıtmayan babanın ben iletileri karşısında davranışını değiştirmemiştir.
4.Patlayan Ben İletileri: Yeni öğrenince çocuklarına içindekileri, bir hafta boyunca sürekli kızgınlıklarını çocuklarına püskürten anne, çocukların çok korktuğunu belirtirmiştir.
İLETİŞİM ENGELLERİ ve ETKİLERİ
1.Emir Vermek, Yönetmek, Yönlendirmek: Bu iletiler, çocuğa duygularının ya da gereksinimlerinin önemli olmadığını anlatır. (Senin yapmak istediğin beni ilgilendirmez.Hemen eve gel.) Çocuğu kırar ve kızdırır. Düşmanca duygular beslemesine neden olur. Çocuğun kararları ve yeteneklerine güvenmediğini ilettir.(Kardeşinden uzak dur. O tabağı hemen bırak.)
2.Uyarmak, Gözdağı Vermek,Tehdit etmek: Çocuğu korkak ve uysal yapabilir. (Bunu yaparsan, pişman olursun.) Düşmanlık ve küskünlük yaratır.(Şimdi hemen yatmazsan, tokadı yiyeceksin.)
3.Ahlak Dersi Vermek, Vaaz Vermek: Çocukta suçluluk duygusu uyandırabilir.(Böyle düşünmemelisin.) Çocuk anne-babasının, başkalarına ilişkin kararlarına güvenmediğini sanabilir.(Öğretmenlerine karşı her zaman saygılı olmalısın.)
4.Öğüt Vermek, Çözüm ve Öneri Getirmek: Çocuğu düşünmeye değil, anne-babasına bağımlı olmaya itebilir.(Baba, ne yapmalıyım?) Öneriler çocuğa bazen büyüğün üstünlük tavrını iletir.(Biz en iyisini biliriz.)Çocuğa aşağılık duygusu yaşatabilir.(Bunu ben neden düşünemedim?)Öneri, çocuğa anne-babasının kendisini anlamadığını hissettirir.(Gerçekten ne hissettiğimi bilsen, bunu önermezsin.)
5.Mantık Yoluyla İnandırmak, Tartışmak, Nutuk Çekmek: Birine bir şeyler öğretmeye çalışmak ona onu küçük gördüğümüz, yetersiz bulunduğumuz duygusunu verir.(Her zaman her şeyi bildiğini sanıyorsun.) Mantıklı düşünceler önermek çocuğu savunmaya iter ve kızdırır.(Onu bilmediğimi mi sanıyorsun?)Yanıldıklarının söylenmesinden kimse pek hoşlanmaz. Bunun için düşündüklerini savunurlar.(Sen yanılıyorsun, ben haklıyım. Beni inandıramazsın.) Çocuklar nutuk dinlemeyi sevmezler.(Konuşuyorlar, konuşuyorlar ve ben onları dinlemek zorunda kalıyorum.) Çocuklar bu etkileri azaltmak için hoş olmayan yöntemlere başvururlar.(Olup biteni anlayamayacak kadar yaşlısın. Senin düşüncelerinin modası geçti.) Bazen de onları umursamazlar.(Olmuşsa olmuş, bana ne?)
6.Yargılamak,Eleştirmek,Suçlamak: Çocuklara yetersiz, küçülmüş, aptal, değersiz ve kötü hissederler.Anne-baba çocuğu yargılarken, çocuk da jendini yargılar.(Bana aptal olduğumu o kadar çok söylediler ki ben de kendimi aptal gibi hissetmeye başladım.)Olumsuz eleştiri karşı eleştiriyi getirir.(Senin de aynı şeyi yaptığını gördüm.)Değerlendirmek, çocuğun duygularını saklamasına ve pek çok şeyi gizlemesine neden olur.(Ona söylersem eleştirir.)
7.Övmek,Aynı Düşüncede Olmak,Teşhis Koymak: Çocuğun benlik imajına uymayan olumlu değerlendirme düşmanlık yaratır.(Hayır, güzel değilim işte.Çirkinim. Saçlarımdan nefret ediyorum. Bugün hiç de güzel bir oyun çıkaramadım,dökülüyorum.) Övgünün çok kullanıldığı evlerde, çocuk övgüsüzlüğü eleştiri olarak algılayabilir.(Saçımın iyi olduğunu söylemediğine göre demek ki beğenmedin.) Çocuklar övgüyü isteklerini kendisine yaptırmak için kullandıkları kurnazca bir yol olarak görür.(Daha çok çalışmam için böyle söylüyorsun.)Özellikle arkadaşlarının yanında övülürken, çocuklar utanırlar ve rahatsız olurlar.(Aman baba, yapma!)Çok övülen çocuklar övgüye bağımlı olurlar ve sürekli övülmek isterler.(Odamı temizlediğim için bir şey söylemedin. Nasıl görünüyorum, anne?)
8.Ad Takmak,Alay Etmek: Onlara kötü, değersiz olduklarını ve sevilmediklerini hissettirebilir.(Hadi sen de, sulugöz! Gerizekalı!Tembel!) Bu tür iletilere en sık verdikleri tepki,karşılık vermektir.(Bana tembel diyene bakın.) Böyle iletilerle tüm dikkatini anne-babasının haksız iletisine yönlendirip,kendini haklı çıkarmaya çalışabilir.(Göz makyajımla hiç de çirkin görünmüyorum. Söylediğin çok gülünç.)
9.Yorumlamak,Teşhis Etmek,Tanı Koymak: Eğer anne babanın yorum ve analizi doğru olursa, çocuk kendini her şeyiyle ortada çıplak hissedip utanabilir.(Çok sıkılgan olduğun için karşı cinsle arkadaşlık yapamıyorsun. Dikkat çekmek için böyle yapıyorsun.)Eğer anne-babanın analizleri yanlış olursa, çocuk haksız yere suçlanmaktan kızgınlık duyar.(Hayır, kıskanç değilim.)
10.Güven Vermek, Desteklemek, Avutmak, Teselli Etmek:Bu iletiler çocuğa yararlı değildir. Canı bir şeye sıkılmışken güven vermekle onu anlamadığımızı göstermiş oluruz.(Ne kadar korktuğumu bilsen, bunu söylemezdin.)Çocukların morallerinin bozuk olduğunu gören anne-babalar onu avutmaya çalışırlar. Böyle iletiler çocuğa, o duygularından kurtulmasını istediğinizi söyler.(Canını sıkma, her şey düzelir.)Çocuklar güven verilmek isenince, kendilerini değiştirmek olarak algılar ve anne-babaya güvenmezler.(Kendimi daha iyi hissetmem için söylüyorsun.)Desteklemek de çocukların duygularını hissetmesini istemediğimizi iletir.
11.İncelemek, Araştırmak, Soruşturmak, Soru Sormak:Çocuğa güvenilmediğini iletir.(Ellerini sana gösterdiğim gibi yıkadın mı?)Çocuklar anne-babalarının kendilerini neden zorladıklarını anlamadıklarında, bu soruları gözdağı olarak algılar.(Niye soruyorsun? Öğrenip ne yapacaksın?)
12.Oyalamak, Konuyu Saptırmak: Böyle iletiler çocuğa onunla ilgilenmediğinizi, saygı duymadığınızı ya da onu reddettiğinizi iletir. (Neden dünyayı sen yönetmiyorsun?) Çocuklar duygularını anlatırken çok ciddi olurlar. Alay ederek tepki verirseniz incinirler.
ÇATIŞMALARI ÇÖZMEK İÇİN “KAYBEDEN YOK”YÖNTEMİ
Ne anne-babanın, ne de çocuğun kaybetmediği yöntemdir.Çözüm iki taraf için de kabul edilebilir olmalıdır.Örnekle açıklayayım:
Çocuk: Ben okula gidiyorum. Hoşçakal anne.
Anne: Tatlım yağmur yağıyor.Yağmurluğunu giymemişsin.
Çocuk: Yağmurluğu giymek istemiyorum.
Anne:Yağmurluğunu sevmiyorsun.
Çocuk: Evet,çünkü ekoseli.
Anne: Ekoseli yağmurluktan hoşlanmıyorsun, öyle mi?
Çocuk: Okulda kimse ekoseli yağmurluk giymiyor.
Anne: Farklı giyen tek kişi olmak istemiyorsun.
Çocuk: İstemiyorum.Herkes tek renkli yağmurluk giyiyor.
Anne: Anlıyorum. Sen ekoseli olduğun için yağmurluğunu giymek istemiyorsun. Ben de üşütüp hastalanacaksın diye endişeleniyorum. İkimizin de kabul edebileceği bir çözüm düşünebilir misin?
Çocuk: Senin yağmurluğunu alabilir miyim? O beyaz olduğu için giyebilirim.
Anne: Evet, elbette giyebilirsin. Bu çözümden memnunsan, ben de memnunum.
Çocuk: Evet. Hoşça kal anne.
Anne: Güle güle tatlım. İyi dersler.
Kaybeden Yok Yöntemi Neden Etkilidir?
1.Çocuk çözümü uygulamaya daha isteklidir.
2.Çocukların düşünme becerilerini geliştirir.
3.Az düşmanlık, çok sevgi yaratır.
4.En az derecede zorlama vardır. Bazen hiç zorlama olmaz.
5.Güç kullanımı gerektirmez.
6.Gerçek sorunları yok eder. Çocuğun o biçimde davranmasına neden olan ve canını sıkan gerçek sorununa ulaşmasına izin verir. Gerçek sorun bir kez açığa çıkınca, çatışmaya uygun çözüm hemen hemen bulunmuş olur.
Bu yöntem, çocukların hayatına ne denli erken girerse, çocuk da başkalarıyla demokratik bir biçimde nasıl ilişki kuracağını, başkalarının gereksinimlerine nasıl saygı gösterildiğini, nasıl anlayacağını o denli erken öğrenecektir.
KONUŞAMAYAN BEBEKLER NASIL DİNLENİR?
Bebeklerin de gereksinimleri vardır ve karşılanmadığında sorunlar yaşarlar. Bebekler gereksinimlerini gidermek için anne-babalarına bağımlıdırlar. Sorunlarını sözlü olarak iletemezler. Ve canlarını sıkan şeyin ne olduğunu bilemezler.
Anne-babalar sözsüz olsa da çocuğun iletilerini doğru dinleyerek onlara yardımcı olabilirler. Bebek sabah 5.30’da ağlamaya başlar. Anne-baba sözsüz iletisini (ağlama) çözümlemeye girişirler. Çözümlemesinin doğruluğunu anlamak için davranışlarıyla geri ileti göndermelidir. Örneğin; anne-baba “üşüyor” diye çözümler ve üzerine battaniye örterler. Bebek ”Beni anlamadınız.”diye ağlamasını sürdürür. Sonra anne-baba “Rüyasında korkmuş olmalı.” Diye düşünür ve kucağına alıp sallamaya başlar. Bebek “Hayır, korkmadım” dercesine ağlamayı sürdürür. Anne-baba “Karnı aç.” diye düşünüp süt dolu biberonu ağzına verir.”Evet, karnım açtı. Sonunda beni anladınız.” der ve bebek ağlamayı keser.
Bebeklere Yardım İçin Etkin Dinlemek
Anne-babalar genellikle çözümlemelerinin doğruluğunu denetleme gereği duymaz. Bebeği rahatsız eden şeyi bulmadan, ona yardım etmek için harekete geçerler. Örneğin;
Bebek, karyolasında ayağa kalkar, önce mızmızlanmaya, ardından yüksek sesle ağlamaya başlar. Annesi onu yatağına oturtur ve eline çıngırağını verir. Bebek bir an ağlamayı keser. Sonra çıngırağı yere fırlatır. Ve daha çok ağlamaya başlar. Anne çıngırağı yerden alır ve bebeğin eline tutuşturur. Sertçe “O yere atarsan bir daha vermem.” der. Bebek çıngırağı yine fırlatır ve ağlamaya devam eder. Anne, bebeğin ellerine vurur, o da daha yüksek sesle ağlamaya başlar.
Bu anne, bebeğinin gereksinimini kendince tahmin etti, ama bebeğin ona çözümlemesinin yanlış olduğunu gösterdiğini anlamadı. Bebeğin ne istediğini ve gereksiniminin ne olduğunu anlamak için uğraşmadı. Bebek engellenmişliği ve anneye kızgınlığıyla kaldı. Böylece kötü bir ilişkinin ve duygusal olarak sağlıksız bir çocuğun tohumları atılmış oldu.
Önemli olan anne-babanın çocuğun gereksinimi olduğu şeyi, gereksinim duyduğu anda vererek etkili olabilmesi için çocuğun sözsüz iletilerini doğru olarak duyabilmesidir.
Çocuklarınızın kendine özgü gereksinimlerini anlatan iletilerini anlamak için, etkin dinleme kullanarak ve davranışlarınızı esnetebileceğiniz güzel bir ortam yaratarak çok etkili anne-babalar olabilirsiniz.
Bebeklerin yavaş yavaş kendi yeteneklerini geliştirmesine, anne-babasına bağımlılığının azalmasına, kendi gereksinimini daha kolay karşılanmasına ve sorunlarını çözebilmesine yardım etmek anne-babanın en önemli görevlerinden biri olmalıdır. Anne-baba, çocuğun sorununu çözmek için ondan önce davranmıyor ve kendi kendine çözmesi için ona bir şans tanıyorsa bu çok etkili olacaktır.
Örneğin;
Çocuk: (Ağlayarak) Kamyon, kamyon! Yok!
Anne: Kamyonunu istiyorsun, ama bulamıyorsun.(Etkin Dinleme)
ÇocukKoltuğun altına bakar, ama bulamaz.)
Anne: Kamyon orda da yok. (Sözsüz iletiyi geri bildirir.)
Çocuk: (Düşünür, arka kapıya yönelir.)
Anne: Kamyon belki arka bahçededir. (Sözsüz iletiyi geri bildirir.)
Çocuk: (Dışarı koşar, kamyonunu kum havuzunda bulur, sevinir, gururlanır.) Kamyon!
Anne: Kamyonunu kendin buldun. (Etkin Dinleme)
KAYNAKÇA
DÖNMEZER İbrahim, Ailede İletişim ve Etkileşim, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1999
GORDON Thomas, Etkili Anababa Eğitiminde Uygulamalar, Sistem Yayıncılık, İstanbul,1996
GORDON Thomas, Etkili Anababa Eğitimi Aile İletişim Dili, Sistem Yayıncılık, İstanbul,1996
NAVARO Leyla, Gerçekten Beni Duyuyor musun?, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1999
YAVUZER H./ RAZON N./ OKTAY A./ NAVARO L. / KÖKNEL Ö./ KORKMAZLAR Ü./ KONUK E./ GÜNGÖRMÜŞ O./ DAVASLIGİL Ü./ BALTAŞ Z./ BALTAŞ A./ AYDOĞMUŞ K. , Ana-Baba Okulu, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1990
Benzer Konu Yok.
ZİYARETÇİ YORUMLARISizde kendi yorumlarınızı gönderebilirsiniz...
İlginizi Çekebilir